Kavram uzayımızda "göründüğü gibi olmama" ödülleri dağıtılsa
herhalde "bilinç" birincilik ödülüne layık görülürdü.
İnsanın aklına gelen "peki bilgileri algılayan kim" sorusu belki
bilinci anlama konusunda bizi en çok uğraştıran soru. İçeride
algıları izleyen bir küçük bilinç (homunculus) varsaymak yetmiyor
çünkü o zaman aynı soruyu küçük bilinç için sormak gerek. Kaldı
ki beyin hakkında bildiklerimiz algıların yakınsandığı bir merkez
fikrini pek desteklemiyor. Desteklese bile bu tatmin edici
olmazdı: beyninizi açıp, işte şuradaki nöron kümesi senin bilincin
deseler bu size çok şey ifade etmeyecek. Örneğin şu an dinlediğim
müziğin işitme merkezimde bir seri nöron tıklaması olarak kod
edildiğini biliyorum ama bu duyduğum müziğin öznel kalitesini
açıklamaya yetmiyor.
Bir alternatif bilinci beynin dışında aramak. Tüm büyük dinler
(Budizm dışında sanırım) manevi bir dünyanın gerçekliğini kabul
ediyor. Bu dualist pozisyon Descartes'tan beri pek çok ciddi
filozof tarafından da savunuldu. Başka konularda düşüncelerine çok
saygı duyduğum Popper bu akımın en son örneklerinden biri
[3]. Buradaki en büyük problem artık her ciddi filozofun enerjinin
korunumu gibi fiziksel kanunlara inanması ve bu da fizik dışında
bir olgunun fiziksel cisimleri (elimiz kolumuz gibi) etkilemesini
imkansız hale getiriyor.
Tabi bu "bilinç" meteryali her ne ise illa fizik dışında olmak
zorunda değil. Dualist pozisyonu korumak için fiziği genişletmeye
ve fizik içerisinde bilinç için yer açmaya çalışanlar da var. Bu
forumda da bahsi geçti daha evvel, örneğin Roger Penrose [4].
Bugünkü bilgimiz ile en tutarlı pozisyon ise bilinç için yeni bir
meteryal aramak yerine bilincin beyindeki işlemlerden ibaret
olduğunu kabul etmek olurdu. Malesef bu meteryalist yaklaşımın
önündeki en büyük psikolojik engel başta sorduğumuz soru: "peki
bilgileri algılayan kim"...
Bu konuda yazılmış çizilmiş çok şey var. Özellikle [1], [2] ve
[5]'i tavsiye ederim. Bilincin bir ilüzyon olduğuna insanın
kendini dürüstçe inandırabilmesi kolay değil (bu arada ilüzyon
"yok", "yalan" anlamında değil, sadece "aslı göründüğü gibi değil"
anlamında).
Başka konularda ilüzyonları yıkmak bir nebze daha kolay. Örneğin
şu an görme duyum bana masami, bilgisayarımı, telefonumu, rafları,
kısaca odamın bu köşesindeki hemen her şeyi rahatça algıladığımı
söylüyor. Fakat basit bir deneyle aslında başparmağımın tırnağı
kadar bir alan dışında hemen hemen kör olduğumu görmem
kolay. Yemekte pilav mercimek vs yediğiniz bir gün, tabağınızda
son kalan tanecikleri tek gözünüzü kapatıp diğerini belli bir
noktaya sabitleyerek saymaya çalışın - ne kadar imkansız olduğunu
göreceksiniz. Ya da eğer partneriniz razı olursa deneyin:
bacağınızın arkasına tek bir sivri cisimle mi dokunulduğunu yoksa
aynı anda aralarında 2-3 cm olan iki farklı cisimle mi
dokunulduğunu ayırdedemeyeceksiniz.
Eğer Memduh haklı ise ve bilinç de zamanı algılamamızı sağlayan
bir duyu oranıysa belki yukarıdakilere benzer ilüzyon yıkıcı
testler tasarlayabiliriz, ne dersiniz?
Susan Blackmore meditasyon tavsiye ediyor. Benim için dönüm
noktası bir gün bana tüm dürüstlüğü ile "evet ben bilinçliyim"
diyecek bir robot yapabileceğime inanmam oldu. Etrafında olup
bitenleri algılayıp hatırlayabilen; başka canlıları, onların niyet
ve isteklerini modelleyebilen; neler yaptıklarını hatırlayıp neler
yapacaklarını tahmin edebilen bir robot, bu analiz gücünü kendi
üzerine çevirdiğinde ne görür tahmin edersiniz? Acaba onu mekanik
bir robot olduğuna inandırabilir miyiz kolay kolay?
[1] Consciousness, A Very Short Introduction -- Susan Blackmore
[2] Consciousness Explained -- Daniel C. Dennett
[3] The Self and Its Brain -- Karl Popper and John Eccles
[4] The Emperor's New Mind -- Roger Penrose
[5] Mind's I -- Douglas Hofstadter and Daniel Dennett
Full post...
Related link
Intel Executives Say a Manufacturing Spinoff Is Possible
48 minutes ago