Prague'daki Association for Computational Linguistics
konferansındayım. Açılış konuşmasını Mitch Marcus yaptı. Kendisi
"Machine Learning" alanındaki çalışmaları ve klasik ders kitabı
ile tanınır. Son zamanlarda uğraştığı işleri anlattı, ilginç
bulduğum için paylaşmak istedim:
Araştırmada beyninizi tarayan fMRI aletinin içine giriyorsunuz.
Karşınıza her on saniyede bir okumanız için bir kelime çıkıyor.
fMRI'in çektiği beyin aktivite filminizi gördüğünüz kelimelerle
ilişkilendirip daha sonra sadece beyin aktivitenizden düşündüğünüz
kelimeyi bulmaya çalışıyorlar.
İlk deneylerde iki grup kelime ile başlamışlar: araçlar
(tornavida, çekiç vs), ve yerler (ev, ofis vs). Modeller
düşündüğünüz kelimenin hangi sınıfa ait olduğunu 100% ayırt
edebiliyor. Tam olarak hangi kelimeyi düşündüğünüz konusunda şu an
performans biraz daha düşük. İnsandan insana değişmesine rağmen
70% - 95% arasında gibi sınırlı sayıda kelime kümeleri için. Daha
sonra yapılan deneyler kelime okuma yerine aynı objelerin
resimlerine bakma (performans bu durumda daha da iyi), resimlere
bakarken öğrenilen beyin aktiviteleriyle daha sonra okuduğunuz
kelimeleri tahmin etme (bu gözlenen aktivitenin tek bir modalıty'e
(yazı, ses, görüntü gibi) özel olmadığını ve gerçekten o
kavramları gösterdiğine işaret), bir insandan öğrenilen modellerle
diğer insanın ne düşündüğünü tahmin etme (performans biraz daha
düşse de hala çok fena değil), bir dilde kelimeler okuyarak
öğrenilen modellerle başka dilde düşünülen kelimeleri ayırt etme,
ilgili kelimelerden elde edilen bir modelle daha evvel görünmeyen
kelimeleri sınıflandırma vs gibi.
Tabi üç yaşından beri beyin okuma aletleri hayal eden bendeniz
için çok heyecan verici bir konuşmaydı. Türkiye'ye döner dönmez
Amerikan Hastanesine gidip fMRI aleti ile nasıl oynayabileceğimin
yollarını araştırmak istiyorum.
İşin ilginci herkes benim kadar heyecanlı değildi. Bazı
arkadaşların bu teknolojinin gideceği yerleri düşünüp çok rahatsız
olduklarını farkettim. fMRİ taşınabilir derecede küçülüp
hassasiyet düşünülen cümleleri ayırt edecek kadar artırıldığında
kafalarına aluminyum folyo sarıp dolaşmaları gerekecek.
Bense bu mahremiyet konusunda artık teslim olmuş durumdayım. Nasıl
olsa uzun vadede ümit yok, buna ne kadar erken alışırsak o kadar
iyi. İnsanlar kendi doğalarını kabul edip standartlarını ona göre
ayarlamalı. Internet trafiğinin 50% porno olacağını Tim Berners
Lee tahmin edemezdi herhalde. Ama başımıza taş yağdığı falan yok.
Bu konuda bildiğim bir David Brin ilginç birşeyler düşünüyor -
açılma güçlüler-güçsüzler, devlet-vatandaşlar vs arasında tek
yönlü olursa problem büyük. O tek yönü engelleyemeyeceğimize göre
en azından çift yönlü olması için bir kültür devrimine başlamamız
gerek. İngiltere'de sokak kameralarını izleyen karakollardaki
memurları vatandaşların da kameralarla izleyebilmesi önerisi
gibi. Neyse bu konu başka bir mesaj eder.
Bu teknolojinin beni heyecanlandıran getirileri ise saymakla
bitmez. Birincisi beyinde kavramların ve anlamların ne şekilde
saklandığı konusunda 2500 senedir herkes birşeyler atıp tutuyor,
hala en ufak bir fikrimiz yok. Önümüzdeki senelerde bu konuda
büyük ilerleme sağlanabilir. Kurzweil'in her zaman iddia ettiği
gibi Aİ'i önümüzdeki 50 yılda biz çözemesek de beyin resmetme
aletleri yeterince hassaslaştığında reverse-engineering daha kolay
bir çözüm olabilir. Daha yakın dönemde bilgisayarlar, internet,
ve hatta diğer insanlarla iletişimimiz için klavye, fare, cep
telefonu gibi gereçlere gerek kalmayabilir - beyne enjekte
edilecek küçük bir wireless internet çipi ile telepatı sonunda
gerçek olabilir. (Tabi call-waiting ve answering-machine benzeri
filtreler bu durumda daha da önem kazanıyor). Politika ve hukuk
konusundaki potansiyeller - yalan makineleri yerine sanığın
düşüncelerini okuyan bir laptop düşünün. Amerikan başkanı seçimi
kazandığında elini incile koyup standart laflar edeceğine,
seçmenler kafasını fMRİ'in içine sokup gerçekten ne düşündüğünü
öğrenmek isteyebilirler. Daha sayayım mi?
Related link
June 26, 2007
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment