June 03, 2007

İrade üzerine

Uzun zamandır bilinç ilintili konularda kafamı en çok kurcalayan
problem "irade" (ya da "istek", "motivasyon", "dürtü") problemi.
Sabah uyandığımızda neden hiç bir şey yapmamaktansa birşeyler
yapmayı yeğliyoruz? Davranışlarımızı üreten temel kaynak nedir?
Herhangi birşey yaptığımda "neden yaptım" diye düşünürsem, bir iki
rasyonalizasyondan sonra son cevabım "canım öyle istedi de ondan"
oluyor. Bu cevap (ya da genel olarak "canın birşey istemesi"
kavramı) sizde de derin bir beyin sansürü şüphesi yaratmıyor mu?
Eğer ben insanları kontrol etmek isteyen kötü bir uzaylı olsam,
onlara zorla birşey yaptırmaya çalışmak yerine, beyinlerinin "can
istemesi" sistemleri ile oynardım - böylece benim amaçlarımı kendi
"canları istediği" için yerine getirirler ve canlarının neyi neden
istediği konusunda bir fikre sahip olmadıkları için de varlığımdan
şüphelenmezlerdi.

Bu problemin önemi arada bir çalışma motivasyonumu yitirdiğimde
kafama dank ediyor. İnsanın "istediği" birşeyi yapmasıyla
"istemediği" birşeyi kendine zorla yaptırması arasında büyük fark
var - ortaya çıkan "davranış" Skinner'in bakışıyla ayırdedilemez
olsa da.

Geçen sene ünlü biyolog J.B.S. Haldane'nin aşağıdaki sözünü
bulunca bu konudaki merakımda yanlız olmadığımı farkettim:

"Kendi motivasyonuma dair şahsi açıklamalarımın hemen her durumda
tamamen uydurma olduğu sonucuna varmış bulunuyorum. Neyi neden
yaptığımı bilmiyorum." -- J.B.S. Haldane

İşin üzücü tarafı benim geldiğim yapay zeka kültüründe böyle bir
problemin önemi vurgulanmıyor. Klasik bir yapay zeka sisteminde
algılarla dünyanın durumu belirlenir, amaçlar doğrultusunda plan
yapılır ve bu planlar davranışa dönüştürülür. Peki amaçlar nereden
gelir? Programı yazandan tabi ki. Dolayısıyla üzerinde en az
düşünülen kısım olagelmiş motivasyon. Geçenlerde kurzweilai.net'de
modern YZ'cılardan Ben Goertzel'in kendi cognitive modeli üzerine
yazdıklarını okurken aşağıdaki paragrafı gördüm (kötü olduğu için
çevirmeye uğraşmayacağım):

"And if a system can recognize itself, it can recognize
probabilistic relationships between itself and various effects in
the world. It can recognize patterns of the form "If I do X, then
Y is likely to occur." This leads to the pattern known as will."
-- Ben Goertzel

Kısacası davranışlar ve olası sonuçları hakkındaki bilgiler ile bu
davranışların hangilerinin ne zaman ne sebeple aktive edildiği
konuları birbirine karıştırılmış.

Bu genel bir körlük bilgisayarcılar arasında belki. Düşünürseniz
dünyanın en sofistike programları vakitlerinin çoğunu sizin bir
düğmeye basmanızı bekleyerek harcıyorlar! Kendi kendine günler
boyunca ilginç birşeyler yapabilen bir program yazamadık bugüne
kadar. Örneğin Doug Lenat'ın doktora tezinde yazdığı ilginç
matematiksel varsayımları otomatik olarak keşfetmeye çalışan AM
programı toplama çıkarmadan başlayıp 1700'lerin matematiğine
birkaç saat içinde geliyordu. Yıllar boyunca matematik düşünebilen
ve ilginç şeyler bulmaya devam eden bir program yok. Uzun süre
çalışan programlarımız proteinlerin fiziksel simülasyonunu yapmak,
interneti indekslemek, uzaydan gelen mesajlarda düzen aramak gibi
monoton, kendini devamlı tekrarlayan işler yapıyorlar. Belki
istediklerimizi eksiksiz ve hatasız şekilde yerine getiren
makineler tasarlama saplantısından kurtulmadığımız sürece,
makinelerimizin bizim hayal edebildiklerimiz ötesinde birşey
yapamaması son derece doğal.

Motivasyon konusunda her ne kadar basit de olsa açıklayıcı
modeller üreten tek grup "ethology" (hayvan davranışı)
bilimi. Tinbergen, Lorenz gibi öncüler en azından basit
hayvanların neyi neden yaptığıyla ilgili mekanik modeller
geliştirmeye başlamışlar. Gallistel'in yazdığı "The Organization
of Action" kitabı uzun zamandır rafimda, bu aralar okuyup ilginç
birşeyler bulursam yazacağım.

İnsanlarda ise bu probleme yaklaşmak ve düşünmek özellikle zor,
çünkü "canım istedi" hissi öyle tatmin edici ki bunun arkasında
birşeyler olduğunu düşünmeye karşı sanki beyinde bir oto-sansür
mekanizması var.

Not: Burada aradığım açıklamanın doğasıyla ilgili bir not düşeyim.
Onur son mesajında bazı bilimsel kavramlarla dini kavramların
temelde farkı olup olmadığına değinmiş. Çok basit bir fark
var. Birini kullanarak gelecekte olacaklara dair (örneğin bir
deneyde) tutarlı tahminlerde bulunabiliyoruz, diğeriyle
bulunamıyoruz (bkz. bilim nedir tartışmamız). Benim
"açıklamak"'tan kastettiğim bu. Örneğin benim motivasyonumu bir
"ruh" modeliyle açıklamaya kalkarsak, sadece soruyu ertelemiş
oluruz - "ruh"'un motivasyonunu nasıl açıklayacağız? Üstelik
fiziksel "ben"'in motivasyonunu birgün açıklayabilme ümidimiz var
- atomlarımı açıklayan kuantumun kuralları kolay anlaşılmaz da
olsa sonuçta bağlayıcı, üstelik virgülden sonra dokuz basamağa
kadar. "Ruh"'un davranışını belirleyen bağlayıcı kurallar
bildiğim kadarıyla yok. Meteryalizm insanların körü körüne
inandığı birşey değil, sadece bu tip sorulara, aynı soruyu bir
adım öteye ertelemeden cevap vermeye çalışan tek alternatif. Neyin
"açıklama" olup neyin olmadığı konusunda iyi anlaşalım.

Related link

1 comment:

Deniz Yuret said...

Ikigai (生き甲斐 - pronounced "ee-ki-guy") is the Japanese equivalent of the French, raison d'être. In English, these translate respectively as: 'something important one lives for', and 'a reason for being'. Everyone, according to the Japanese, has a hidden ikigai. Finding it requires a deep and often lengthy search of self. Such a search is regarded as being very important, since it is believed that discovery of one's ikigai brings satisfaction and meaning to life. -- Wikipedia