October 21, 2007

Bilim budalalığı

Bilim budalalığı konusunda geçenlerde seyrettiğim Adam Curtis'in
Pandora's Box belgeselini tavsiye ederim.

Altı bölümlük bu belgeselde yapımcı, komünist Rusya'nın rasyonel
ve mekanik bir toplum kurma hayalinden, atomik enerji konusunda
uğradığımız fiyaskolara, çevre sorunlarından, ekonomistlerin
skandallarına kadar uzanan geniş bir yelpazede bilimin bize
yaşattığı hayal kırıklıklarını incelemiş.

Anlattığı altı hikayenin hepsinde benim görebildiğim senaryo
benzer: belki geliştirilip olgunlaştırılması için on yıllar ya da
yüz yıllar gerekebilecek teknolojiler bilim adamları tarafından
kişisel sebeplerle over-sell ediliyor. Politikacılar gördükleri
prototiplere güvenip halka tutamayacakları sözler
veriyorlar. Sonuçta büyük bir zaman baskısı altında olgunlaşmamış
teknolojiler üretime geçiyor. Riskler hakkında yalanlar
söyleniyor, doğruyu söylemeye çalışan dürüst bilim adamları
susturuluyor. Sonunda beklenen felaket gerçekleştiğinde insanlar
bilimi suçluyorlar.

Bu senaryonun gösterdiği problemin çözümünü bilimde değil
sosyoloji ve politikada aramak gerek diye düşünüyorum. Bilim
sonuçta sadece "bilmek" kökünden gelen bir kelime, bilmenin de
kimseye bir zararı yok (eğer Popper'ın açık toplumuna, Mill'in
düşünce özgürlüğüne inanıyorsanız). Tüm felaketler bilmediğimiz
konularda biliyormuş gibi davranmaktan ya da bildiğimiz bazı
şeyleri saklamaktan geliyor.

Nuray Mert'in bilimle ilgili yazısını ise neresinden tutayım
bilemiyorum. Memduh sanki sırf benim tüylerimi diken diken etmek
amacıyla göndermiş. Sanki çok bilime gark olmuş bir ülkeymişiz
gibi... Aşağıda bir iki kavram karmaşası ve factual error
konusunda yorum yapacağım sadece:

1. "bilimin nefesinin tükendiği konular": burada bugünkü bilimin
açıklayamadığı şeyler mi kasıt, yoksa prensipte açıklanamayacak
şeyler mi emin değilim. Her halükarda yazının genelinden bilimsel
yöntemle, günümüzün bilimsel bilgilerinin birbiriyle
karıştırıldığı izlenimindeyim. Bugün bildiklerimizin yanlışlığının
her an ispatlanabileceği bilimin tanımında var zaten. Ama
yapabildiğimizin en iyisi bu, daha iyisini bilen varsa hodri
meydan.

2. "bu gayret bugüne kadar varoluşa dair temel soruları çözmekte
işe yaramadı" ilginç bir gözlem. Sonuçta modern insan 150,000
yıldır bu dünyada dolaşıyor. Üç yüz yıllık bir çaba sonucu evrenin
en uzak noktalarıyla, maddenin en küçük yapıtaşlarıyla ilgili
fikirler üretiyor, cansız moleküllere can verme noktasına
geliyoruz. Nuray hanımı tatmin etmek için hangi "temel sorulara"
cevap vermemiz gerekecek acaba?

3. "Aydınlanma felsefesi, bilimsel düşünceyi temel alan dünya
görüşünün, toplumsal siyasal meseleleri de halledeceğini iddia
ediyor, umuyordu. Öyle olmadı." Bu, eğer cümlenin öznesini yanlış
okumadıysam "aydınlanma felsefesi" nin bir problemi, bilimin değil
:) Tabi iki paragraf sonra yazarımız bilime karşı felsefeyi
savunarak benim kafamı temelli karıştırıyor: "bu sorular hâlâ
felsefi düzeyde tartılması gereken konularmış."

Toplumsala bilimin uygulanması konusu yukarıda bahsi geçen
belgeselin ilk bölümünde Rusya örneğiyle ele alınıyor. Bilim şu
anda gerek insan psikolojisini gerek toplum davranışını başarılı
bir şekilde açıklamaktan çok uzak. Bu gerçeği çarpıtıp
bilmediğimiz konularda birşeyler biliyormuşuz gibi davranmak ancak
insanların zayıflığı ve irrasyonelliğinin sonucu, fazla
rasyonelliğin değil.

4. "İnsanlar, ortaçağda da birbirlerinin gözünü oyuyordu, bugün de
bu noktadan uzaklaşmış falan değiller." Bu noktada Steven
Pinker'in vahşetin tarihsel düşüşü ile ilgili TED konuşmasını
tavsiye ediyorum. Burada Nuray hanımın söyledikleri tamamiyle
yanıltıcı. 20. yüzyılın dünya savaşlarını bile düşündüğümüzde
eğer ölüm oranı eski dünyanın kabile savaşları ile aynı olsaydı
100 milyon değil 2 milyar insanın ölmesini beklerdik. Tanıdığınız
erkeklerin yarısının 30 yaşını fazla geçmeden başka bir erkeğin
eliyle ölmesi normdu birkaç yüzyıl öncesine kadar.

5. "Okullarda bilimsel bilgi öğretilmesin diyen yok, ama bilimsel
bilgi mutlak gerçek yerine konulmasın deme hakkımız yok mu?"
Bilimsel bilginin mutlak gerçek olduğunu iddia eden var mı acaba?
Bunun bilimin tanımına aykırı olduğunu açıklayarak okuyucularımın
zamanını almayacağım.

Belki de beni en rahatsız eden yazarın alternatif sunmayarak olan
gelişmeleri tek taraflı eleştirmesi. Onu değil de şunu yapsaydık
demiyor, geleceğe yönelik bir tavsiyede bulunmuyor. Hayata dair
bilgilenme çeşitlerine başka başarılı örnekler sunmuyor.
İnsanların ve kurumların yapılarından kaynaklanan bir takım
sorunları bilimin suçuymuş gibi sunup her türlü alternatif
crackpot felsefeye yeşil ışık yakıyor. Tam da günümüzde
ihtiyacımız olan bakış açısı (!).

Related link

No comments: