Geçen bir arkadaş toplantısında otomatik tercüme projemiz için Türkçe İngilizce data toplamada uğradığımız güçlükten bahsediyordum. Konu döndü dolaştı ve iTunes'a, fikri mülkiyet haklarına, bilgiye serbest ulaşımın önüne çıkarılan tüm engellere karşı duyulan antipatiye geldi. "Peki yazarlar nasıl para kazanacak?" sorusu soruldu buna karşı. O günden beri bu soru kafamın içinde dönüp duruyor.
Bugüne kadar bu konuda sadece fanatik bir taraftar olduğumu farkettim.
GNU projesine, wikipedia'ya hep hayranlık duydum. Google tüm kitapları
ınternet'te aranır hale getirme projesini başlattığından beri
tartışmasız çocukluk rüyamı gerçekleştiren favori şirketim haline
geldi, neredeyse işimi gücümü bırakıp onlar için çalışacağım. Tabi
onlara karşı gelen tüm yayınevleri vs de baş düşmanım. Türkiye'ye
geldiğimden beri istediğim bilimsel makalelere ulaşamıyorum -
Türkiye'deki üniversiteler pek çok önemli journal'ın son on senelik
sayılarına ulaşabiliyorlar sadece (on-line olarak). Bilim adamlarının
yazdıklarını toplayıp sonra onlardan saklayan bu kişiler de düşmanım.
iTunes'dan albümler alıyor ama bir yandan da onları MP3 çalarımda
çalamadığım için küfrediyorum.
Gelgelelim bu grubun bir üyesi olarak fanatikliği bırakıp, sezgimin
doğru olduğunu fısıldadığı tarafın aklımı kullanarak pratikte de
uygulanabilir olduğunu göstermem lazım. Bu noktada da cevap vermem
gereken temel soru "Peki yazarlar nasıl para kazanacak?"
Konuyu genişletelim, sadece yazarlar değil düşünülmesi gereken: Fikir
ürünleri (kitap, müzik, sinema, TV, yazılım, karikatür, vs.) derken
düşünülmesi gereken üç grup insan var: yaratıcılar, aracılar, ve
tüketiciler. Teknolojik gelişme yaratıcıların eserlerini sunması ve
tüketicilerin eserlere ulaşması için gereken minimum masrafı gittikçe
düşürüyor, aracılar hayatta kalmak için formül üzerine yapay formül
icat ediyorlar, yaratıcılar ise kiminle taraf olacağını şaşırmış
durumda - bir yandan eserlerinin olabildiğince çok insan tarafından
tüketilmesi çekiciyken bir yandan da kirayı ödemek zorundalar.
Çözüm ararken gözden kaçırılmaması gereken bir faktör, fikri ürünlerin
yavaş yavaş "push" modunda değil "pull" modunda tüketilmesi. Bunun
tipik örneği TV kanallarının belli programları bir araya koyarak
sunduğu "push" tipi sunum ile, iTunes'dan istediğiniz film ve dizileri
indirerek sadece kendi istediğiniz programları seyredebilmenizi
sağladığı "pull" tipi sunum. Teknolojinin tüm TV'leri ön-demand
programlara ulaşabilir hale getirmesine az kaldı, yakında herşey
"pull" tipi olacak.
Geçenlerde BBC'nin Bilgi Üniversitesinde verdiği panele gittim.
Onların sabit vergi toplayarak gelirlerini toplama fikri ilgimi çekti.
Acaba insanlardan bir vergi toplanarak onların özgürce bilgiye ulaşımı
sağlanabilir mi diye düşünmeye başladım. Oturup tek tek DRM vs ile
şarkıları kitapları korumaya çalışmanın uzun vadede çalışmayacak kadar
kırılgan olduğunu düşünüyorum. Eğer insanlar verdikleri vergiyle
istedikleri bilgiye ulaşabilirlerse korsanlık yapmanın bir çekiciliği
kalmayacak ve su an sürmekte olan korsanlık - anti-korsanlık teknoloji
savaşı da kendi kendine ortadan kaybolacak.
Yaratıcı ve aracılara geliri adil dağıtabilmek için hangi ürünlerin ne
kadar tüketildiğini tespit edebilmek lazım. Örneğin bir şarkıyı kaç
kişi kaç saat boyunca dinlemiş. Bir kitabı kaç kişi okumuş. Bir web
sayfasına kaç kişi göz atmış. Bu bilgilere ihtiyaç var. Şu an modası
geçmiş teknolojilerle (kağıt kitap ve gazeteleri saymak, tek tek
paketlenmiş software ya da müzik CD'si almak) yapılmaya çalışılan bu.
Kağıdın ya da CD'nin şu an gördüğü en önemli fonksiyon bu sayıyı
sayabilmek. Ben korsan kitapçı ya da DVD'cıden birşey aldığımda bu
sayı net sayılamamış oluyor ve benden çıkan para yaratıcının cebine
girmiyor. Belki ileride evimizin ınternet girişinde şimdiki elektrik
ya da şu sayaçları gibi bir sayaç hangi bilgiye ne kadar ulaştığımızı
tespit edecek. Buna gelen itirazları şimdiden duyuyor gibiyim.
1. Big brother korkusu. Kimsenin hangi bilgiye ne kadar ulaştığımızı
(özellikle porn siteleri söz konusuysa :) bilmesini istemeyiz. Bu
problem teknolojik olarak çözülebilir. Sayaçlar topladıkları bilgide
"kim" bilgisiyle "hangi ürün" bilgisini debundle edebilirler.
2. Simültane kullanım. Örneğin ben bir yandan arka planda müzik
dinlerken bir yandan kitap okuyabilirim, müziği A yazılımı ya da B
yazılımı ile çalıyor olabilirim vs. Bu durumda kullanılan saat bazında
mı, kullanım sayısı bazında mı, sadece ilk kullanım için mi yoksa
başka bir temele göre mi ücretlendirme yapacağımız sorusu gündeme
geliyor. Bunu her medium için (yazılım, müzik, kitap) ayrı ayrı
düşünmek gerekebilir. Ben şu an için bir ürün ile kişinin hoşça vakit
geçirdiği zamanın temel alınmasını ilginç buluyorum (tabi
karikatürcüler alınmasın, softwarecilere de haksız avantaj sağladık).
3. Tespit edilemeyen kullanım. Örnek: kitabı rahat okumak için print
ettim, sonra da arkadaşıma verdim. Dolayısıyla ınternet sayaçları
artık bu kitap üzerinde harcanan vakti ya da kaç kişinin okuduğunu tam
olarak sayamıyorlar. Bu problem yakında kağıt alternatifi e-ink
benzeri teknolojilerle ortadan kalkabilir. Öyle olmasa bile eğer
korsanlığı yeterince gereksiz hale getirebilirsek büyük ihtimal bu tip
kullanımların toplamdaki oranı düşük olur.
4. Yanlış tespit: Örnek: aynı şarkıyı tekrara koyup evden çıktım, 8
saat sonra geldim. Verdiğim bilgi vergisi sabit olduğundan benim
ödememi etkilemiyor bu davranış. Ama eğer zamana göre ya da bir
şarkıyı çalma sayısına göre yaratıcılara ödeme yapıyorsak burada da
yanlış bilgi toplanma olasılığı var. İlk planda bu tip hatalar noise
içinde kaybolup gider, ileride de akıllı browser ve player'lar sizin
onlara dikkat verip vermediğinizi tespit ederek daha hassas sayım
yapabilirler diye düşünüyorum.
5. Aracılar: Tabi burada aracılara haksızlık etmeyelim. Teknoloji ne
kadar yaratıcıyı tüketiciye yaklaştırsa da aracıların temel
fonksiyonlarını ortadan kaldırması zor: paketleme (örneğin bir gazete,
haber ajansı, ya da TV kanalının belli kalitede eserleri paketleyip
sunması), filtreleme (örneğin güvendiğiniz bir yayınevinin saçma sapan
kitaplar basmaması), güvenilirlik sağlama (örneğin Britannica
ansiklopedisinde okuduklarınıza güvenebilmeniz). Bunlar yaratıcılık
gerektiren (dolayısıyla yaratıcı aracı ayrımını bulandıran) ve
otomasyonu şu an için kolay olmayan fonksiyonlar. Mühim olan bu
fonksiyonları daha geleneksel fonksiyonlardan (örneğin aynı esere
başka yollardan ulaşmama engel olma) ayırmak. Ve aracılara pozitif
fonksiyonları ölçüsünde gelirden pay sağlamak. Özetle ben bir esere,
bir aracının filtresini kullanarak ulaşıyorsam, bu da tespit edilip
aracıya gereken pay verilmeli.
Son olarak vergi ve fiyatların tespitinden biraz bahsetmek istiyorum:
vergiyi kullanım miktarına göre tespit edersek korsanlığı yine çekici
hale getirmiş oluyoruz. Şu an aynı sorun kaçak elektrik vs ile de
yaşanıyor. Dolayısıyla sabit bir miktar ya da gelirle orantılı bir
vergi daha cazip olabilir. Bu da dağda yaşayıp hiçbir eserle
ilgilenmeyen insanlara haksızlık diye düşünülebilir. Fakat (1) dağda
televizyonsuz ev kalmadı, (2) dağdaki insanlarımızdan zaten pek bir
vergi toplayabildiğimiz yok, (3) aynı eleştiri bugün eğitim, sağlık vs
için toplanan vergiler için de geçerli.
Fiyat tespitinde ise iTunes'dan örnek vereyim yine. Şu an her şarkı 99
cent, her televizyon programı 1.99 dolar. Tabi buna karşı
yayıncılardan büyük protesto var. Popüler şarkıların ya da
programların daha yüksek fiyatla satılmasını istiyorlar. Acaba
iTunes'ün yaptığı işte bir mantık var mı? Yukarıda dile getirdiğim
sistemde bir yazar, benim kitabımı bir okuyan senin kitabını bir
okuyandan 10 kat fazla para versin diyebilecek mi? Bence her yaratıcı
kaç insana kaç dakika hoşça vakit geçirttiği ile orantılı bir ücret
almalı ama eleştiri ve alternatif tekliflerinize açığım.
Özetlersek: insanların bilgiye özgürce ulaşımı, yaratıcıların ve
aracıların ürünlerinden doğru payı alabilmesi ve korsanlığın önüne
(yasaklarla değil çekiciliğini ortadan kaldırarak) geçilebilmesi için
gelişen teknolojilere paralel yeni bir sistem teklif ediyorum: bilgi
eserleri endüstriyel ürünler (araba, çamaşır makinesi) gibi düşünülüp
tek tek paket bazında fiyatlandırılmamalı, bilgi eserlerine ulaşım şu,
elektrik gibi düşünülmeli. Korsanlığı ortadan kaldırmanın tek yolu
insanların uygun bir ücret ile dünyadaki tüm kitap, gazete, film,
müzik, yazılım, bilimsel eser etc.'ye ulaşabilmesi. Bu ücretin sabit
oluşu insanları tespit edilemeyen kullanımlara özendirmemesi açısından
önemli. Toplanan gelirin dağılımı ise hangi eserin kaç kişi
tarafından, kaç defa, ne kadar zaman boyunca kullanıldığının bir
fonksiyonu olarak belirlenebilir.
Related link
November 10, 2006
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 comment:
Küçük bir düzeltme yapmak istedim:
Önerdiğim sistemde sayaçları kullanıcıların ödeyeceği ücreti tespit
için değil, üreticilere verilecek payı adil bir biçimde
hesaplayabilmek için düşünmüştüm. Eğer kullanıcıları kullanım
miktarlarına göre ücretlendirirsek Eren'in dediği gibi yine korsanlığı
cazip hale getirmiş oluruz, sistem ise yaramaz. Üreticiye ödenecek
adil ücretin sayaçlardaki bilgiler doğrultusunda kullanıcı sayısına
göre mi, kullanım sayısına göre mi, kullanım süresine göre mi en iyi
belirleneceği bence ayrı bir tartışma konusu.
Bir de özeleştiri:
Eğer evrensel olarak uygulanabilirse sistemin bir "stable equilibrium"
olacağını ve bugün karşılaştığımız pek çok problemi çözeceğini
düşünüyorum. Fakat bulunduğumuz noktadan o noktaya geçme sürecinin
mümkün olduğuna emin değilim: Örneğin sadece bir İSP (internet
service provider) bu sistemi özel olarak uygulamaya kalksa başarılı
olamaz, çünkü sistemin üyesi olmayan insanlar üyelerden şarkıları,
yazılımları korsanlık yoluyla elde edebilirler. Dolayısıyla
üreticiler de İSP ile böyle bir anlaşmaya en azından bir tür DRM
olmadan girmezler. Bırakalım tek bir İSP'yi tek bir ülke bile böyle
bir sistemi uygulamaya çalışsa, başka ülkelerin vatandaşları yine
korsanlık yolu ile ürünleri elde edip ücret ödemeyecekleri için sistem
yürümez (gerçi ülkeler arası korsanlık şu anda da var olan bir
problem). İnternet üzerinde gerek üreticiler gerek tüketiciler ülke
sınırlarını aştıkları için lokal çözümler ise yaramiyor...
Post a Comment