December 26, 2006

Bilimin Değerleri 2

Bilimle ilgili üç soru var gibi görünüyor:

1. Hangi konuları araştıralım?
2. Verilerle tutarlı kuramlardan hangilerini seçelim?
3. Konu ve kuram belli olduğunda nasıl test edelim?

No. 3 üzerinde hepimiz anlaşıyoruz. Popper bilimsel olmak test
edilebilir olmaktır demiş, Galileo'nun deneysel yöntemi testin
gözlemle yapılması gerektiğini belirlemiş. Belki tam
anlaşamadığımız nokta No. 3'un bilimin gerek ve yeter "tanımı"
olduğu. Bilimle bilim olmayanı birbirinden ayırmak için
kullanabileceğimiz tek kriter bu. 1 ve 2'ye vereceğimiz cevaplar
zaman içinde değişebilir, ama bu cevaplarla "bilim nedir"
sorusunun cevabını karıştırmamak gerek.

No. 1 üzerinde söyleyebileceğim pek bir şey yok. Bu bir "ne
yapmalıyız" (ought) sorusu. Yani "nedir" (is) sorusu değil. "Ne
yapmalıyız"'a verilen cevapların nesnel/öznel diye
sınıflandırılması anlamlı değil gibi, bu sınıflandırma ancak
"nedir" sorularına uygulandığında ben ne demek istediğimizi
anlıyorum. "Ne yapmalıyız" sorularına nesnel bir cevap
verilebilmesi için ulaşılmak istenen amacın da nesnel bir şekilde
tanımlanması gerek. Eğer amaç tanımlanırsa soru "A seçimini
yaparsak B sonucunu elde eder miyiz?" gibi bir "nedir" sorusuna
dönüşür ve cevabın nesnel olup olmadığı tartışılabilir.

No. 2 aralarında benim için en ilginç olan soru. İlgilendiğimiz
konuya karar verdikten sonra bu konu ile ilgili bildiklerimizle
tutarlı hipotezlerden hangisini seçelim ki, ileride yapacağımız
gözlemleri doğru tahmin etme şansı (yani genelleme gücü) en yüksek
olsun. Memduh'un "eşit derecede açıklama" dediği ve Barkın'ın
kafasına takılan kavram genelleme gücü ile tanımlanabilir. Bir
önceki mesajımda nesnel cevaplar olduğunu iddia ettiğim soru bu.
"Mathematics of generalization" aslında bir kitap ismi: bu soruya
klasik istatistikçilerin, bayesian'ların, machine learning'in,
Occam's razor'cuların, fizikçilerin, algorithmic compexity
theoristlerin vs verdikleri değişik cevapları tartışıyor. Kitap 10
sene önce yazıldığı için pek çok yeni ilerlemeyi içermiyor, alan
çok hızlı gelişen bir alan. Zaten bu kadar farklı disiplinden
insan aynı konuda birşeyler söyleyebildiğine göre bunun emekleme
devresinde bir alan olduğu ve henüz son sözün söylenmediği
belli. İlgi olursa belki bir sunum hazırlayabilirim, ama ben de
bölük pörçük biliyorum toparlamak için zaman gerekir.

Putnam bu nesnel yaklaşımı görmezden gelip bilim adamlarının
kullandıkları heuristic'lere odaklanmış:

"Bunlar "coherence, simplicity, plausibility, reasonableness"
hatta "beauty" gibi değerler. Bunların toplumsal alanda kullanılan
"ahlaki, iyi" gibi değer yargılarından temelde farklı olmadığını
düşünüyor."

Ben temelde bunlar arasında çok fark olduğunu düşünüyorum.
Birincisi "coherence, simplicity" vs. sadece tercih edilen
özellikler, kesin aranan ya da amaç olan özellikler değil. Örneğin
quantum teorisi "reasonable" demiyor kimse. İkincisi nesnel teori
ilerledikçe, bu yaklaşık tercihlerden daha iyi sonuç veren
kriterler ortaya çıkabilir, bilim adamları o zaman bu yaklaşık
tercihleri bırakırlar. "Ahlaki, iyi" bu açıdan farklı, ne pahasına
olursa olsun ulaşılmaya çalışan değerler. Bana ilk grup araç,
ikinci grup amaç gibi geliyor. Dolayısıyla ikisini de "değer
yargısı" kefesine koymak yanıltıcı. Toplumsal alanda "ahlaki,
iyi"'ye denk gelen amaç ya da değer bilimde "doğru" olabilir, bu
da Galileo ve Popper'ın gözlemle test edilebilirlik kriteriyle
nesnel bir şekilde tanımlanmış. Kısacası bir alanın No. 3'e
verdiği cevap ile diğer alanın No. 1 ve No. 2'ye verdiği cevapları
karşılaştırmak bir kategori hatası.

Berkin "peki bilimin amacı ne" diye sormuş. Cevap "biz ne
istiyorsak o olabilir". Galileo'nun bilim tanımı ancak "nasıl"
sorusuna cevap veriyor, "neden" sorusuna değil. Ustanın bize
verdiği tekniği öğrenip bunu ister evreni anlamak için kullanırız,
ister birbirimizi yok etmek için. Tabi burada seçeceğimiz amaç
daha önce bahsettiğim gibi No.1'e nesnel bir cevap verebilmek için
kullanılabilir.

Son olarak "ne bilimdir, ne bilim değildir" örneklemesine devam.
Berkin'in mesajından:

"Mesela Merkür'ün yörüngesindeki sapma probleminde, genel
görelilik yolunu seçmek yerine; pekala, "Newton kuramı hemen her
yerde geçerli; Merkür hariç" gibi bir önerme gayet bilimsel
(yanlışlanabilir) olurdu; ama hiç de "plausible" olmazdı."

Merkür hariç lafını ex-post (gözlemi yaptıktan sonra) söylediğin
için bilimsel bir iddia değil bu örneğin. Gözlemler yaptıkça yeni
şeyler söyleyemeyiz demek istemiyorum. Ama o zaman yeni ortaya
attığın hipotezin gözlemediğimiz birşey hakkında test edilebilir
bir iddiada bulunması lazım. "Merkür hariç" teorin bu açıdan
yanlışlanabilir değil.

Evrimin değil doğal seleksiyonun bilimsel bir iddia olduğu fikrini
ise doğru dürüst anlatamamışım. En iyisi daha iyi anlatan birinden
okuyalım:

"Evolution is a fact, just as the elliptical shape of the orbit of
a planet around the sun is a fact. There is ample evidence of
evolution at work, transforming one species into another, both in
the fossil record and from studies of present-day life on
Earth. The theory of natural selection, arrived at independently
by Charles Darwin and Alfred Russel Wallace in the second half of
the nineteenth century, is a model which offers an explanation of
why evolution happens, just as the theory of gravity, arrived at
by Isaac Newton in the second half of the seventeenth century, is
a model which offers an explanation of why planets follow
elliptical orbits." -- John Gribbin, in Deep Simplicity

Related link

No comments: